Çin'i Gelecekte Ne Bekliyor?
- Mustafa İmamoğlu
- 12 Eki 2024
- 5 dakikada okunur
Geçen haftaki yazımda Çin’in duyurduğu ekonomik paketin etkilerinden bahsetmiştim. O politikaların yanında piyasada daha fazla desteğin de açıklanacağına dair bir beklenti de vardı. Bu yazıda politikaların etkisinin nasıl olduğuna ve Çin’in önümüzdeki dönemde karşılaşabileceği farklı sorunlardan bahsedeceğim.
Son Gelişmeler
Menkul Kıymetler Piyasası
Çin yönetiminin yaptığı açıklamalardan sonra borsa yüzde 27’lik tarihi bir yükseliş geçirdi. Bu yükselişin arkasındaki önemli sebeplerden bir tanesi geçtiğimiz günlerde yaşanan bir toplantıdan sonra Beijing’deki önde gelen liderlerin daha fazla mali politika açıklayacağı yönündeki beklentiydi. Her ne kadar yetkililer önceden durulan kararların çok sert bir biçimde destekleneceğini söylese de hem somut bir adım atmadılar hem de olası kararların ne kadar büyük olacağı yönünde kesin bir açıklama yapmadılar. Bunun üstüne borsa da hızlı bir biçimde tepe noktasından yüzde 10 düştü. Bu kararlar bütçe ve maliye ile ilgili olduğu için ekonomi ile alakalı bir komite tarafından onaylanmaları gerekiyor fakat bu komite bu ayın sonuna kadar tekrardan toplanmayacak. Bu durum ise ayın sonuna kadar belirsizliğin sürmesi anlamına geliyor.
Çin’in bu kararlarındaki en önemli amaçlarından birisi hisse fiyatlarının yükselmesiydi. Geçtiğimiz haftadaki iletişimsizlik ise bu açıdan çok sıkıntılı. İki hafta önce açıklanan kararların furyasına kapılan yerli ve yabancı yatırımcılar şimdi tekrardan geçtiğimiz yıllarda çokça sıkıntısını çektikleri iletişimsizlik ve belirsizlik ortamı ile karşı karşıya kaldılar. Ayrıca geçtiğimiz haftalardaki büyük kazançlardan sonra yatırımcılar tekrardan diğer yazımda bahsettiğim riskleri almak istemeyebilir. Çin yönetimi açısından alınan kararların arada boşluk olmadan maliye politikaları ile desteklenmesi çok daha verimli olabilirdi. Burada göze çarpan şey Çin’in iletişim konusunda çektiği sıkıntı ve piyasa beklentilerini tam olarak ölçemiyor olmak. Bunun sebebi ise Çin’de böyle bir geleneğin veya tecrübenin çok sınırlı olması olabilir. Çin’in elinde FED’in aksine sözler vermeden piyasanın tepkisini ölçebilecekleri gazeteciler gibi basın araçları veya piyasanın beklentilerini şekillendiren bağımsız araştırma kuruluşları yok. Bu sebeple kendi yapmak istedikleri politikalar ile piyasanın beklentisi arasında bir farklılık oluştu. Çin gibi kurumların çok güçlü olmadığı ülkelerin bir avantajı bir politikayı tüm organlarla desteklemek olabilir. Mesela Amerika’da başkan her ne kadar bir politikayı uygulamak istese de aynı doğrultuda kararların kongrede ve senatoda da onaylanması uzun zaman alabilir, aynı şekilde FED tarafından da desteklenmesi için süreçler farklıdır. Fakat Çin’de Komünist Parti ve Xi Jinping hepsini yönetebiliyor. Buna rağmen Çin’de böyle sorunlar yaşanması ilk açıklamalar başlamadan önce yönetimde anlaşmazlıkların tamamen çözülmediğine de işaret ediyor.
Hükümet Adımları
Finans başkanı Lan Foan’ın yaptığı açıklamada yerel yönetimlere özellikle önem verdiklerini ve onları desteklemeyi önemli gördüklerini de açıkladı. Geçtiğimiz yazıda zaten halk üzerinden emlak sektörünü analiz etmiştim fakat yerel hükümetler de bu olayda büyük rol oynuyor. Çin’de yerel yönetimler bütçelerini arttırabilmek için çeşitli taktiklere başvuruyor. Bunun yollarından bir tanesi kendi bütçeleri ile finans şirketlerini fonlayıp onlar üzerinden borçlanmak. Bu borçlar ile belli bölgelere rant sağlayacak metro, hastane, okul, lunapark gibi şeyler inşa ediyorlar. Ardından bu yerlerin yakınında sahip oldukları arazileri inşaat şirketlerine satıyorlar. Sonuç olarak ellerine fazladan para geçmiş oluyor. Doğru bir biçimde işlerse çalışabilecek bir politika gibi gözükse dahi emlak sektöründe krizler olunca yerel hükümetler dediğim şekilde kar edemediler yani borçlarını ödeyemediler. Bu durumu daha da kötü yapan şeylerden bir tanesi de alınan borcun paravan şirketler üzerinden olması nedeniyle tam olarak saptanamaması. Ekonomistler bu borcun 7 ila 11 trilyon dolar arasında olduğunu tahmin ediyor.
Borç Krizi
Çin’in yaptığı politikaları destekleyememesinin sebeplerinden birisi de bu borç krizi. Çünkü Çin yaptığı politikaların yerel hükümetler tarafından desteklenmesini istiyor. Bu durum ise halihazırda kırılgan olan yerel hükümetleri daha da kırılgan hale getirebilir. Bu metotları kullanmadan büyük miktarda yatırım yapmaları ise mümkün değil. Bu nedenlerde Çin’in bu borçlar konusunda bir çözüm bulması çok önemli. Aksi taktirde geçtiğimiz haftalarda açıklanan kararlar başka şeylerle desteklenemeyebilir. Bu politikaların başarısız olması durumunda ise Çin’i çok daha kötü bir gelecek bekliyor çünkü piyasaya gereksiz yere yüksek miktarda para enjekte olmuş olacaklar ve Çin’in ekonomi politikalarına güven özellikle yabancı yatırımcılar açısından büyük ölçüde zedelenmiş olacak.
Gelecekte olabilecekler
Yazının bu kısmında her ne kadar şu an önemli gözükmese dahi ilerde Çin’e sorunlar yaratabilecek iki olaydan bahsedeceğim. Bunlardan ilki İran petrolleri, ikincisi ise Nepal.
İran Petrolleri
Bildiğiniz üzere İran’a Amerika tarafından çok ağır ambargolar uygulanıyor. Bu sebeple Amerika’nın yanında olan hiçbir ülke İran’dan petrol satın almıyor ve ticari ilişkilerini geliştirmiyor. Çin ise dünyada İran’dan petrol alabilecek tek büyük güç konumunda. Bu sayede Çin serbest piyasa fiyatına göre çok daha ucuz fiyatlardan petrol satın alabiliyor. Çin petrolünün yaklaşık yüzde 15’ini İran’dan satın alıyor. Resmi rakamlara göre Çin 2024’ün ilk çeyreğinde İran’dan 1.26 Milyar dolarlık ürün ithal etmiş fakat bağımsız araştırma kuruluşlarına göre ticaretin boyutu açıklanan miktara göre çok daha fazla. ’’Foundation for Defense of Democracies’’ yayınladığı yazıda rakamın 9.76 Milyar dolar civarında olduğunu belirtti. Bu ticaretin yüzde 96’sı ise ambargolu ürünler üzerinden dönüyor. Amerika bu ticareti önlemek isterse iki yol izleyebilir. İlki İran üzerindeki ambargoları hafifletmek, ikincisi de Çin şirketlerine yaptırımlar uygulamak.
Son zamanlarda Orta Doğu’da yaşanan savaşta ise Amerika’nın İsrail’in yanında durduğu açıkça görülebiliyor. İran’ın bu tarz bir savaş yürütebilmesinde Çin ile yaptığı ticaret büyük bir önem taşıyor. Fakat Amerika yaptırımları hafifletecek olursa savaş şiddetlenebilir o nedenle bunun olması düşük bir ihtimal olarak gözüküyor. Zaten füze saldırısından sonra Amerika, İran petrolleri hakkında misilleme yaparak bazı şirketlere ambargolar ve yaptırımlar uyguladı.
İkinci ihtimal ise Çinli şirketlere yaptırımlar uygulamak. Bu ihtimal özellikle Trump seçilirse Çin açısından sıkıntı yaratabilir. Trump’ın en önemli vaatlerinden birisi imalat sektörünü yeniden ülkesine taşımak. Çinli şirketlerin benzer hizmetleri bu kadar ucuza verebilmesinin sebeplerinden birisi İran ile olan ticaretleri. Trump yönetimi altında Çinli şirketlere hem petrol konusunda hem başka alanlarda yaptırımlar gelirse Beijing büyüme konusunda sıkıntılar yaşayabilir. Trump ise hem Çin’i Amerika siyasetinde bir rakip olarak konuşmaya başlayan ilk kişilerden birisi hem de başkanlık yaptığı dönemde İran’a çok ciddi yaptırımlar uygulamış bir isim. Vaatleri ile uyuştuğunu da gördüğümüzde bu Trump açısından bir taşla iki kuş vurmak gibi bir karar olabilir.
Nepal
Çin son yıllarda askeri olarak giderek agresifleşiyor. Xi Jinping yönetimi altında Çin gittikçe tartışmalı bölgeler konusunda daha fazla agresifleşiyor. Bunun ilk örneklerini Tayvan konusunda görmüştük. Tayvan’ın taktiksel öneminden dolayı Batılı devletler tarafından fazlaca desteklendiğini gören Çin hedefini Nepal’e çevirmiş olabilir. New York Times gibi haber kuruluşlarında Çin’in Nepal sınırında çeşitli faaliyetler gösterdiği ve baskılama girişimlerinde bulunduğunu görebilirsiniz. Bu politikaların içinde sınır kasabalarında dini figürlerin kaldırılmasını istemek gibi şeyler de var.
Çin-Nepal ilişkileri ise karışık. Çin yıllardır Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatına (SAARC) girmek istiyor. Nepal de Çin’i bu konuda destekliyor. Çin ise ekonomik olarak Nepal’i destekliyor. Nepal Çin’e karşı topraklarının kullanılmasına izin vermiyor ve Tayvan’ı Çin’in bir parçası olarak görüyor ama tüm bunlar dışarıdan bakan birisi için devasa bir komşuya sahip küçük bir ülkenin çırpınışları olarak görülebilir. Çin devlet kanallarında Everest Dağı'nın Çince ismini kullanarak yavaş yavaş bazı bölgelerde hak talep etmeye başladı. Geçmişte yayımlanan haritalarda iki ülke arasında bazı anlaşmazlıklar görünüyor. Kimin yönetiminde olması gerektiği üzerine tartışılan bölgeler genel olarak sınır civarında bulunuyor. Bu sebeple bahsettiğim dini figürlerin gösterilmemesinin istenmesi gibi politikalar gelecekte o bölgedeki milli kimlikleri yok etmek / yeniden inşa etmek konusunda politikalara dönüşebilir.
Çin’in Nepal konusunda politikalar gütmesi hem askeri açıdan hem de ekonomik açıdan sıkıntılar hiç şüphesiz yaratacaktır. Bölgedeki Hindistan, Japonya, Avustralya gibi ülkeler geçmişte QUAD gibi örgütler altında sadece Çin’i baskılamak için örgütlenmişti. Amerika’nın da bölgede var olmak isteyeceğini varsayarsak Çin açısından sıkıntılı bir duruma evrilebilir. Ekonomik olarak da savaşmak veya toplu yaptırımlara uğramak Çin ekonomisinin büyüme hedeflerini zedeleyebilir ve büyük krizlere sebep olabilir.
Bu tarz riskler ise hükümet tarafından asla alınamaz diyemeyiz çünkü Çin’deki yönetimin sadece bir kişiye ait olması, kurumların güçlü olmaması, sürekli olarak etnik-popülist söylemler ve hareketler ile halkın konsolide edilmesi gibi şeyler göze alındığında zorlu dönemlerde halkı mutlu etmek için bir yöntem haline getirilebilir.
Comments